15 Mart 2012 Perşembe

Eski bir günlüğümden....Bölüm : 1 Sarı ev

Not: Bu yazıyı Universite 3. sınıfta yazıp bir kenara koymuşum. Çok uzun olduğu için bir kaç bölümde yayınlayacağım. Okurken bunu 20li yaşlarda bir kızın yazdığını unutmayın!

Şu sarı ev var ya bizim evimiz
Annem babam kardeşlerim biz hepimiz
Onu çok severiz....

Bu şiiri ilkokulda öğrenmiştim. Büyük ihtimalle birinci sınıfın sonlarındaykendi. Yazarının kim olduğunu malesef bilmiyorum. Şiirin devamını da hatırlamıyorum. Bildiğim birşey var ki o da bu şiiri on kez üst üste okuduğum için kendimle gurur duymuştum. Büyün sınıfa hava atmıştım. Herhalde ders konusunda hayatım boyunca hava atabildiğim yegane konulardan biri bu olmuştur. Evet pek çalışkan değildim ve hala da öyle sayılmam, ama sınıfımı her zaman geçtim. Beşten şaşmadım altıyı aşmadım. Açıkcası bunun beni çok rahatsız ettiğini söyleyemeyeceğim. Herneyse bu şiiri hala hatırlıyorum. Şiiri bırakıp bizim evden bahsedersek eğer biz kişiyiz.
Annem, babam ablam ve ben.
( o zamanlar aynı evde yaşama olayı var tabi) Ablamla aram tam 4 yaş. Yani ben küçükken o büyüktü. Ben büyüdüm o yine büyük. Biliyorum anlaması zor. Sonuçta 4 yıl bu yakalaması ne kadar zor olabilirdi ki? Acı gerçeğin beni bulması çok uzun sürmedi. Yılların zamanla kapanmadığını, benim hep "küçük" kalacağımı öğrendim.
Ben doğduğumda annemler Moda'daki evden Suadiye'ye Koruparkı sokağına taşınmışlar. Dolayısıyla Moda'daki o bahçeden merdivenle aşağıya kayaların dibindeki o dairede ben hiç yaşamamışım. Suadiye çok güzeldi. Babaannemler de orda oturuyorlardı. Ve birçok çoluk çocuk. Çok küçük yaşlarımı hatırlamakta zorlanıyorum fakat derine inebildiğim ve resimlerden görebildiğim kadarıyla mutlu bir çocukluk geçirdim diyebilirim. Kapıcının kızı İnci vardı, hep onla oynardık. Selhan vardı onunla He-Man cilik oynardık. Bahçede taşları oluk oluk merdivenler vardı, he-man kalesi, İskelator şatosu...Kuzenim Leyla'nın annaannesi yani babaannemin kız kardeşi de orda yaşardı o yüzden Leyla'ile geçirirdim çoğu vaktimi. Hep Barbie oynardık. Barbie hergün okula gider, sonra alışverişe, ordan da baloya giderdi. Seneler boyu aynı senaryoyu sıkılmadan oynadık ve her defasında heyecanla o gece baloya ne giyileceğini tartıştık. Tabi her seferinde ortalığı çok dağıttım için annemden azarı yerdim. Haksız da diildi. Sonuçta ne raftaki kitap kalırdı ne masadaki örtü. Ne bulursak barbielerin evini kurmak için kullanır, toplamaya ğşenir olay yerinden hızla fıyardık. Bir keresinde Barbie küpesi kayboldu diye annem hepsini saklamıştı. uzun süre oynayamadım, yerini bilsem de nedense hiç gizlice almaya da çalışmadım. Koridor dolabının en tepesindeydiler.
Bu arada Timur ve Didem'i de unutmamak gerekir. Onlarla geçti bütün çocukluğum aslında. Annemlerin en yakın arkadaşlarının çocukları. ikisi de benden büyüktü (Didem 2yaş, Timur 3) o yüzden kıskançlık çekmediğimi söyleyemem. Ablamın ve onların oynadıkları çoğu oyuna pek davet edilmezdim. Küçüğüm ve anlamıyorum ya hiç birşeyden.
(Bıraksınlar bunları ben biliyorum o oyunları!)
Allahtan diğer kuzenlerim Emir ve Can vardı. Bizden birer yaş büyüklerdi. Küçük kardeş olma psikolojisinde yalnız olmadığımı bilmek beni rahatlatırdı. Bir de Banu vardı. Bizim diğer yan komşu. Oblamın arkadaşıydı ve tabiki her seferinde ben de onlarla oynamak isterdim çünkü onun muhteşem barbie leri vardı fakat benim izlemeye bile iznim yoktu değil onlarla oynamak. Babası Murat amcadan aldığım gofret ile sakinleşip köşeme çekilirdim. Onların Barbieleri benim gofretim vardı. O yaştaki obur bir çocuk için bu ikisi eşit sayılırdı. Çocuk kalbini kazanmak o kadar kolay dı ki....

Devamı Pazartesi....Havuz maceraları, sokak futbol maçları ve genç yaşta ticarete atılımımız geliyor. Acaba beni de anlatmış mı diyeneler... bekleyiniz görünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder