Dün, 15 günü ardından, ilk kez et yemeğe şehre indim... En güzel elbisem, en güzel sandaletlerimle, en romantik halimle filmlerden bir sahne yaşarcasına yürümeye başladım. Hedefte güzel br yerde oturup "yanlız, gizemli kadın" rolünü oynayacaktım. Belki bir gizemli prenste hangi diyardan geldiğimi merak edecek yanıma oturacaktı...(Çok fazla film seyretmenin zararları ders 1: gerçekle hayal dünyası arasında git geller yaşama...)
Önce bu sahne için "perfect setting" olacak restoranı bulmak için tüm townu bir kez dolaştım. Dünya kupası 3.lük maçı nedeniyle heryer epey kalabalıktı. Tüm restoranlar TV lerini açık alanlaa kurmuşlar, sanki açıkhava sinemaları sokağındaymış gibiydi heryer. Ozil formalarıyla almanlar en baş köşelerde yerlerini almışlardı. Tüm inceleme ve araştırmalarımın neticesinde kendime en uygun bulduğum, menüsünde de en güzelinden bir bonfile olan, göl kenarı bir cafeye, 4 kişilik küçük bir masaya garsonun yönlendirmesiyle tek başıma oturdum. Garson ingilizce anlamamasına rağmen çok iyi anlaştık. "A steak please, uuummm this here, see.. steak... and ummm nothing on the side, no patataoes, nothing, see I am on a diet, so pls only salad. small salad. light dressing, hmmm no oil... see? oh and aa diet coke, big, with ice...thanks.."adam gülümsedi. yemeğimi heyecanla beklerken filmlerde hele hele benim bu kafamda canlandırdığım sahnede olmayacak şey oldu. Bir ana-kız (Alman) yanıma yanaşıp sandalyeleri göstererek bişiler dedi, ben de sandalye boşmu diyer diye tahmin ederek yess dedim, meğer oturabilir miyiz diyormuş, bir anda benim romantik film setimde iki extra figuran oluşuverdi. biri sağıma biri solma oturdular geniş geniş... bu da yetmezmiş gibi bir de üstüne kendilerine oküz porsiyonu 2 adet mantarlı fettuchini söylemezler mi? ben orda milim mlim keserek bonfilemi yemekten sonsuz keyif almaya çalışıyorum, bitmesin diye uğraşıyorum, kadınlar onumda ağızlarından kreması aka aka makarna yiyorlar, bir de ortaya büyük kallavi bir salata. birer de kocaman bira... buzzz gibi... şapırdata şapırdata yiyorlar. çektiğim eziyeti bi ben bilirim birde halden anlayan zavallı garson. adamcağız yanıma gelim kaş gözle herşey yolunda mı diye sordu. bu saatten sonra yapacak birşey yok bu da yukardakinin bana bi testi heralde diyerek yemeğimi yemeye devam ettim. emekler boşa gitmesin diye tahminimden daha büyük gelen etimin bir kısmını tabağımda bırakarak, küçük ve acı bir espresso sonrasında olay yerinden uzaklaştım. biraz daha dolaştıktan sonra odama geri döndüm.
herşeye rağmen etimi yedim, diet kolamı içtim, rahatladım:) Aftermath : Goal achived minus one prince charming approaching the romantic, misterious girl from other lands.
P.S: Tabiki bütün bu hayaller çerçevesinde ortalıkta dolaşırken rastladığım, arka camında "Sivaslı 58" yazan ve içinde Hadisenin Düm Tek Tek adlı şarkısını bangır bangır çalan arabada gecemin tuzu biberi oldu. Ah memleketim ah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder