6 Temmuz 2011 Çarşamba

Nasıl pastoral oldum?


Bir önceki yazımı okuyup "beni nasıl unutursun, ben ki seni ne hallerden bu hallere getiren arkadasın" diyen Althia arkadasıma itafen yazıyorum bu yazıyı...

Sene çoook eskiden. henüz cep telefonları yeni çıkmış, twin towers yıkılmamış, Tayyip başa gelmemiş, iconcan nedir bilinmezken, ablam babam ben, annem seyahatteyken köpek almaya heves ettik, emrivaki yapacağız ya, çok çakalız ya... araştırdık baktık gazete ilanlarına, bir küçük st. Bernard yavrusu ev arıyor... düştük yollara, kardeşlerinin arasından en yaramaz olanını attık arabaya aldık eve getirdik. babam bi heves içine benim sığacağım (şimdiki halimle) bir kulübe yapmıştı o zaman. Site ahalisi yeni bebeğimizi görmeye geldi, Demir amcamız da adı BOBO olsun dedi...ve bir macera başladı. Macera başlamasına başladı da köpekten hiç anlamayan bir aile olarak biz, köpek bakmayı bahçede koşsun, aradı sulansın serinlersin, her öğün besinleri yerinde maması önünde olsun, arada taransız aşıları olsun, eh bazen de sevilsin okşansından ibaret zannediyorduk. itiraf edeyim ben şahsen bu kadarını bile yapmadım. daha çok ablam ve babam ilgilendi. bana sorsanız dünyanın en şeker köpeğiydi. ama ne aşısı yapıldı, kilosu kaçtı, dişleri ne zamançıktı, kakasını nereye yapardı bilmiyorum, o zamanda bilmezdim. zaten bir süre sonra USA'ya universiteye gittim iyice olaydan koptum. bugün geriye dönüp baktığımda "benim bir köpeğim vardı" derken bile içim cız ediyor. BOBO 11 yaşında uyutulmak zorunda kaldı. hastalandı, yaralandı, iyileşmez dediler, uyutuldu. Bugünkü aklım olsa diyorum, kendime çoooook kızıyorum...

Hayat bana bu konuda bir şans daha vermek için kolları sıvamış meğer. Köpeklerle pek anlaşamayan bendenize en yakın arkadaşlarımdan biri olan nam-ı değer Althia hanımefendinin Teyzemin "şam şeytanı" olarak adlandırdığı Jack Russel "marka" köpeği ile aynı evde yaşamak nasip oldu. 3 kız + 1 köpek şeklinde Ulus'taki dairemizde 2 sene oturduk. bu iki sene içerisinde, köpek hırladığı için korkudan kendi evime giremediğim oldu, saatlerde kanepenin üstünde ayakta köpeğimizin asıl sahibinin (Althia) eve gelip kendisini bir şekilde yatıştırmasını beklediğim oldu, evi su bastığında, babamın "ben belediyemiyim belediyeyi ara" dediğinde "Igby hadi oğlum yala şı suları da yardım et" diyerek kendisini kullanmaya çalıştığımız günler bile oldu.

bazı geceler Igby benim yanımda uyurdu, Althia ise (Althia demekten sıkıldım, Emine gerçek ismi) Emine kapımda bekler "igby gel hadi" der, gelmeyince kıskanır sinirlenirdi ben de dalga geçerdim. ama büyük dalga geçerdim. bazen köpekle sanki insanmış gibi konuşurdu hatta kızdığı zaman" anladın mı? anladın mı diyorum sana, cevap versene!!" diye bağırırdı allah allah derdim hakkaten cevap vereceğini düşünmüyor heralde.

bütün bunlar olmuşken, bendeniz sokakta köğek görünce yan kaldırımdan yürürken, bakınız ne oldu? bir anda köpekler en yakın dostum oldu, barınaklara gittim yardımlar yaptırmaya başladım (küçük çapta da olsa), barınaktan köpek sahiplendim ve bugün Marni Hanımefendiye annelik yapıyorum. üstelik ben de dakikalarca kendisiyle sohbet ederken buluyorum kendimi bazen. her seferinde Emine aklıma geliyor.

yaş sebebiyle annelik hormonları mı konuşuyor dersiniz, zaman herşeyin ilacıdır mı, yoksa Emine sana büyü yapmış kızım mı dersiniz bilemem ama, bendeki değişiklik akıllara zarar... herkese tavsiye ederim, darısı köpek sahibi olmayan arkadaşlarımın başına!

Not : lütfen Petshop'tan almayın, barınaktan sahiplenin. barınak yavrucukları da en az cins köpekler kadar şeker, üstelik sokak köpeği genleri sebebiyle de çok akıllılar.

Bir Not Daha: Fotoğraftaki Igby. BOBO'nun fotosunu dijital olarak bulamadım henğz. bulunca tanıştıracağım sizi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder