15 Haziran 2015 Pazartesi

Survivor Allstar - Analiz

Kabul ediyorum, ciddi bir Survivor izleyicisiyim 2010'dan beri. Erkekler nasıl Süper Lig'i bekliyorsa ben de her sene Survivor'u bekliyorum. Bu sene de Allstar olacağı için epey heyecanlandım açıkcası. Ancak bazı hayal kırıklıkları olmadı değil. Hem gidişatta, hem kişilerin karakterlerinde, hem oyundaki değişikliklerde hem de ödüllerde. Gözlemlediğim bazı noktalar aşağıdaki gibi. Katılır mısınız bilmem. Bence bu.

Survivor AllStar 2015 

SMS:

- ilk olarak, bu denle SMS odaklı bir Survivor'u hakkaniyetli bulmuyorum. 2010 Survivor'u formülü kesinlikle daha iyiydi. Ama ne yaparsın para heralde mecbur etti.
- Duygu'yu erkenden eleyen ve tahminimce ve kulislerde konuşulduğu üzere SMS sıralamasını öğrenen Turabi ve Hilmicem oyunu sonrası Acun'un reyting planları suya düşünce B planları oluşturulmaya başlandı, daha o noktadan itibaren işin cılkı çıktı. SMS öğrenme olayı ne kadar doğrudur bilmem ama Hilmi'nin ve Turabi'nin o konseydeki surat ifadeleri bize bunu gösteriyor.
- Sosyal medyadaki ünlülerin desteklediği yarışmacılar kesinlikle daha fazla SMS alıyor dolayısıyla neredeyse iş bir ünlüye SMS'te önce çıkması istenen yarışmacıyı desteklettirmekte bitiyor. Örnek: Haftalarca birinci olan Serenay, Demet Akalın tarafından destekleniyordu, sonra DA Merve Aydın'ı desteklemeye başladı Merve birinci olmaya başladı.Sonuçta isteyen istediğini destekler ama şunu unutmayalım, Ünlüler sosyal medya'dan para kazanıyor, bunu iş olarak da yapıyor. Uyandırayım.

ÖDÜLLER:

- Genel olarak ödüller keyifsiz ve zayıftı. Simit yiye yiye bir hal oldular. Yapmacık sevinmeleri zevk vermedi. Bir koca Survivor simit ile geçti.

HAYAL KIRIKLIKLARI:

- Pascal Nouma : Çok severdim. Adam gibi adam derdim. Reyting uğruna harcandığını ve maalesef yanlış kişilerle arkadaşlık kurduğunu düşünüyorum.
- Doğukan Manço : Hala şoktayım diyecek bir şey bulamıyorum. O suskun, içine kapanık, oyunlarda heyecansız, motivasyonsuz, çok da başarılı olmayan, kendi halinde Doğukan Manço, son haftalarda iki üç oyun kazanınca bir anda değişti, sesi çıkar oldu, saçma röportajlar verdi, yok ayıya dayı dayıyı kafasına mı atmış saçma sapan, yok bireyselim yok tamam sizleyim yok yazarım yok yazmam derken geçen sene Merve'nin yaptığını ( ki bunu defalarca ayıplamıştı) yaptı Serenay'ı gönderdi. Keşke Hakan cesaret etseydi de Serenay ile anlaşıp ikinci dokunulmazlığı kaybetselerdi o zaman 4'lü SMS olucaktı Doğukan muhtemelen gidecekti ama Hakan oyları bilemediği için bence buna cesaret edemedi. Bu kadar kükreyen Hakan'ın da ben buna cesaret etmesini beklerdim. O da olmadı.
- Merve Oflaz : Maalesef başarısız bi sezon geçirdi. Kondisyonu yoktu belki bilmiyorum. Ama hep zayıf halka olarak kaldı. Ama bana sorarsanız Survivor tarihinin en düzgün yarışmacılarından biriydi. Keşke daha başarılı olabilseydi meydanı çakallara bırakmak zorunda kalmasaydı.
- Hasan : Kükredi, kükredi, (3 sene evvel de fiilen kükrüyodu Alp olayını hatırlayalım :) ) sona her konseyde daha da kükredi Turabi'ye giydirdi oyları aldı sonra fısssssss söndü, bir anda saf değiştirdi,
 Kuzu gibi oldu. Atılgan'dı Titrek oldu. E o zaman da Turabi de He-Man oldu kimse kusura bakmasın. (Bence o kolundakilerle daha çok Ninja Kaplumbağalara benziyor o ayrı)
- Begüm : En başlarda çok tatlıydı, hem güzel hem düzgün hem tatlı. Sona bence Nadya'dan sexapel nedir onu öğrendi. Kazanınca Nadya dansları yapmalar, cici kız şımarmaları ve tabiki tek kız kalıp da bir oyunun tamamını aldığı günden itibarenki şımarık kendini beğenmiş tavırları. Bence yakışmadı. 2 sene evvelki haliyle alakası yok. Hilmicem ile yaşadığı öne sürülen aşk mı onu sarhoş etti bilemem ama ona bi haller olduğu kesin.

BARİZ DURUMLAR: (Benim kanaatim)

- Ahmet Dursun besbelli son dakika Nihat Doğan yerine geldiğinden ve zor ikna olduğundan "gelirim ama 2-3 hafta sonra bir bahaneyle (elenerek değil) giderim diye anlaşmış. Çok barizdi.
- Merve Aydın'ın geçen sezondan Gökhaaaaaan'a yapıştığı gibi bu sene de güçlü göreceği bir erkeğe yapışacağı belliydi. Ama yanlış ata oynadı Ahmet gitti, Pascal'e yapışayım dedi o da gitti. Anıl'a mecbur kaldı. Zavallı sakatlandı ne gücü kaldı ne bir şeyi, O da gitti. Ama tabi nooldu bir şekilde Merve yine final yolunda 4 ayak üzerine düştü.
- SMS lerde hile var mı bilemem, sanmam, ama halkı yönlendirme yapıldığı kesin. Gerek montajlarda gerek ada konseyindeki sohbetlerde. Gerekse sürekli değişen kurallarda. Acun artık insan sarraflığında herhalde son noktaya varmıştır, hem SMS atan Türk halkını çok iyi tanıyor hem de yarışmacıların olası reaksiyonlarını önceden tahmin edebiliyor. dedim ya bir tek Duygu'nun elenmesi olayında tongaya düştü onu da kendi çapında telafi etti.

HARCANANLAR: 

- Sahra
- Duygu
- Serenay

FİNAL:

- Gönlümdeki 4'lü : Serenay ( too late), Hilmi, Hakan, Doğu idi. Serenay gitti Doğu sapıttı bende de ne gönül kaldı ne heves.

- Atletik açıdan olması gereken : Merve Aydın, Hilmicem, Hasan, Turabi

- Olacak olan : valla bilmiyorum sürekli kurallar değiiyor herşey olabilir ve bu gidişle Begüm bile final görebilir. Şaşırmam.

SON NOT: 

Survivor birçok şeyin bir arada olduğu bir yarışmadır. Sadece atletik başarı yetmez. Öyle olsaydı atletizim yarışması olurdu.

Survivor'a arkadaş edinmeye gelmedim diyen o arkadaşlara sesleniyorum: 115 gün aynı yerde yattığın insanlarla belirli bir yakınlık, duygusal bir bağ kuramıyorsan ve duyguların aklını bir nebze de olsa çelmiyorsa bence çok daha büyük sorunlarınız var. Ayrıca giden arkadaşları arkasından hüngür şakır Ağlayan Merve Aydın'ın da "duygusallığa yer yok burda" demesi trafodaki kediler kadar manidar.

Anlamadığım, gerçek yüzlerinin bu denli açık ve net ortaya çıkacağını bilen bu ünlüler hangi cesaretle hala oralara çıkıp kendilerini bu hallere düşürebiliyorlar? Alex De Souza Survivor 2016'da olacakmış. Yapma Alex gözünü seveyim. Yalvarırım yapma.

Sevgiler..

Zeynep


4 Temmuz 2014 Cuma

KAÇAK GELİNLER - BENDEN KAÇMAZ!

Yabancı dizilerden araklama yapmaktan kendimizi alamıyoruz. Öyle ki uyarlamayı geçtik, farklı filmlerden karakterleri bir dizide toplamaya başladık. Her ne kadar keyifle izlesem de, hatta heyecanla beklesem de, Kaçak Gelinler dizisinin şifresini ifşa etmekten kendimi alamayacağım.

İzlemeyenler için;

dizide 3 baş karakter var.

1. Kainat : Dizimizde kendisi köydeki zorla evlendirilmek istenilen nişanlısından düğün esnasında kaçarak İstanbul'a gelir üniversite aşkını bulmaya. O arada bir gazeteci, editörünü etkilemek ve belgesel yazma yolunun kapısını aralamak için kaçak gelinler haberininin peşine düşer, tabi ki Kainat'a vurulur. Hemen Katherine Heigl'ın "27 Dresses" filmini hatırlayalım. Kızımız hep nedime olmuştur, hiç gelin olmamıştır. o kadar çok nedime olmuştur ki bu haber değeri taşımaktadır ve de gazeteci ( ve tabiki editörünü etkilemek ve daha ciddi haberler yazmak isteyen ) genç arkadaşımız bu haberin peşine düşer kızımıza aşık olur. dizi keyfini bozmamak için neticeyi yazmak istemiyorum, ama hepimiz tahmin edebiliriz, boy meets girl ve.... vs.
Benzeme oranı  : 7/10





2. Almila : Kızımız batıl inançları çok olan biri. Küçükken bir falcı kendisine Akif Tatlıcı diye biri onun ruh eşi olduğunu söyler, kızımız buna inanır. seneler sonra düğün arifesinde Akif Tatlıcı adını duyunca heyecana kapılır peşinden İstanbul'a gider, havalananında bir genç ile karşılaşır. bakışırlar, etkileşirler, sonra tekrar karşılaşır, kızımız "ben akif tatlıcıyı kaderimi arıyorum der, çocuk da o benim der  ama haliyle değildir. Bu tamamen Marisa Tomei ve Robert Downey Jr.'un oynadıklar "only you" adlı filmin tıpkısının kopyası. alın izleyin bakın birebir. hikayenin sonunu yine söylemiyorum yazık sıkıntı olmasın heyecanla bekleyenlere. (Akif Tatlıcı = Damon Bradley)
Benzeme oranı : 10/10

3. Şebnem : bu kızımız da zengin, şımarık, bir telefonla herşeyi halleden bir karakter. kendisi ondan nikah esnasında kaçan nişanlısının peşinden İstanbul'a geliyor. hafif yalancı düzenbaz da bir kişiliği var. Bana hemen 90210 daki Naomi karakterini hatırlattı. Mimikler, şımarıklık seviyesi, hatta tip bile biraz benzemiş. bir telefonla ve parayla her şeye çözüm bulunması vs. inanmayan baksın.
Benzeme oranı : 6/10

yani özetle, Kaçak Gelinler'i beğendim beğenmesine, ama orijinalite konusunda hep bir adım geride kalıyor olmak üzücü, sektör adına.
Ama aklın yolu birdir, tesadüftür, esinlenmedir abartmayalım derseniz siz bilirsiniz. Bana kalırsa taş gibi copy paste. Benden kaçmaz!

Sevgiler,



6 Mayıs 2013 Pazartesi

BKM- Beşiktaş Kültür Merkezi'nin gayri profesyonel ve laubali tavrı!

Tabiki insanın başına böyle rezillikler gelince yazası tutuyor duramıyor...Hemen anlatıyorum.

01. Nisan.2013 günü Biletix'ten BKM'nin organizasyonu olan "We Will Rock You" için, 06 Mayıs 2013 Pazartesi'ye 4 adet güzel yerden bilet aldım. Ülker Arena Ataşehir'de olacaktı bu etkinlik. zaten 3-12 Mayıs arası her gün var.

Dün akşam teeee Maslak'tan akşam trafiğinde yola çıktım, bir diğerimiz de Şişli'den. trafikte deretepedüz gittik. Önce bir yemek yedik sonra başlangıç saatine 10 dakka kala Ülker Arena'nın önüne geldik. Aa, kimse yok. İn ve Cin top oynuyor başka da kimse yok. Bir adet güvenlik görevlisi yanımıza yaklaştı ve "kusura bakmayın BKM etkinliği iptal etti." dedi. Haliyle sebep bilmiyor, Sorularımıza cevap veremiyor. Kös Kös eve geri döndük. Yolda Biletix'i aradım. Telefona çıkan kızcağıza "iptal olduğunu neden haber vermediniz" derken daha "ne iptal? nasıl iptal? bizde öyle bir bilgi yok" dedi şok geçirdi. Biz size döneceğiz diyerek kapattı. hey Allahım diye diye döndük. Twitter'dan BKMOnline'a, Yılmaz Erdoğan'a mesaj yazdım tabiki tık yok.

Asıl bomba şimdi...

Sabah geldim işe ilk iş saat 09.00 u bulur bulmaz BKM yi aradım. (internet sayfalarındaki Organizasyon yazan numarayı.

"aluuuu" diyen bir kadın çıktı. Hanfendi BKM mi dedim. "eveeeeett heee" dedi. Tövbe Tövbee diyorum. neyse dün akşamki etkinliğin iptali ile ilgili yetkiliyle görüşcektim dedim. Kadın telefondan uzaklaşım "iptal miptal bişi diyooooo " filan dedi arkadan birine, adam da "ver bana ver" diyo. geldi telefona. Konverzasyonu yorumsuz yazıyorum:

BKM : aluuu
Ben: Beyefendi iyi günler dün akşamki We will rock You iptal olmuş, kapısında öğrendik.
BKM: yani şimdi öyle bişi yok, yani dün zaten repo yani şey repo günü zaten siz neyiny yani...
Ben : elimde bilet var beyefendi ne demek repo günüydü? ben yetkiliyle görüşcektim.
BKM: ben yetkiliyiiim.
Ben: nedir pozisyonunuz?
BKM: yöneticiyim ben burda sonuçta!
Ben: Peki o halde bilet alanlara neden haber verilmedi iptal?
BKM: yani TV de radyoda duyurduuuukkk siz denk gelemediniz mi?
Ben: beyefendi öyle şey olur mu Tv den duyurduk ne demek, Biletix'in haberi yok?
BKM: yaaani bizim basın danışmanımız var sonuçta, Selma Hanım öyle bi hata yapmaz yani Emel hanım var sonaa Ülker'den o da yapmaz yani.
Ben: kendileriyle görüşebilir miyim?
BKM: yarım saat sona gelir heralde arayın ya da biz arayalım.
Ben : kendilerinin ayrı telefonu veya e-maili varsa alayım.
BKM: yok biz sizi ararız ya da bu numaradan yarım saat sona arayın sekreter gelir sizi bağlar daha olmadı.
Ben: Hey allahım, teşekkürler iyi günler.


Şimdi taktir edersiniz ki hafiften hallice sinirliyim şu aşamada. Biletin parasınıgeçtim, trafikte yaptığım yolu, harcadığım benzini geçtim, ulan bu adamlar psikolojimi bozdular ya olacak şey mi? Bendeki inatla ben bunun peşini bırakır mıyım? Madem iptal ettin, olabilir force majeur bişi yani garipsemiyorum :

1. bilet satın alanların bilgileri Biletix'te var, telefon e mail vs. ara haber ver.
2. son dakka oldu belki, o zaman oraya konuya hakim bir PR cı koy kapıya binbir özür dilesin buraya kadar yorduk sizi desin bişi desin.
3. hadi onu da bulamadın, PR cı kızı evinden kalkıp getiremedin, web sitene yazı koy, twitterdan gelen msgları kaele al ara ( ben bugün bir bankayla sorun yaşasam twitter'a da yazsam beni geri arayıp çözüm önermeleri 5 dakka sürüyor).
4. hiç biri olmadı şu koskoca BKM nin telefonunu açıp da sizi temsil eden adamları bi gözden geçir ayıptır ya olacak şey mi bu nasıl bir muamele nasıl bir laubalilik lakayitlik... Kelime bulmakta zorlanıyorum. Terbiyesizlik!

Ben, biletimin parasını, yaptığım yol masrafını, o bilet parasını ödediğim günden bugüne o paranın faizini, konsere gitmeden önce gittiğim yemeğin parasını, dün akşamdan beri doğru düzgün cevap alamadığım için harcadığım zamanın karşılığını ( ki o telafisi imkansız) talep ediyorum! Haydi bakalım hodri meydan!

15 Ekim 2012 Pazartesi

Merhaba Private Hayat Practice


Kötüyüm. Kabul ediyorum. Uzaktan uzağa eleştirmek kolay fakat dayanamıyorum. Bu sefer de dayanamadım.

Abc televizyonunun "Private Practice" dizisini ilk sezonundan beri takip ettiğim için, yeni Türk adaptasyonunu da tabiki bir heyecan izlemeye başladım. Tabii ki bir Türkleştirme olacak halkın zevkine uyması açısından ama ben yine de bi karşılaştırma yapacağım.

Başrol : Yaw, Grey's Anatomy'den transfer, başrol koskoca Addison Montgomerry, taş gibi sexy, feminen kadın gitmiş, yerine Feriha'nın annesi, bohem, modernlikten epey uzak bir tip gelmiş. Ayrıca no offense, Vahide Gördüm'ü beğenirim vs ama bu role uymuş mu? Uymamış yaw kadın yaşça uymuyor bir kere. Addison daha genç! Valla daha genç. Hele Yetkin Dikinciler'e (zenci Sam) sevgili olacağını düşünürsek olmamış. Zaten Sam'in de rakı sofrasında durup duruken "heeyt haydi bir şarkı patlatayım" diyeceğini sanmıyorum. Fakat şunu da eklemeliyim, kendisi yine de role güzel oturmuş. Çok iyi oyuncu zaten, seyrettiriyor. O karakteri sevdim. Yalan yok.

Diğer karakterler : Cooper - internet üzerinden "sex" yazışmalarıyla hikayesi başlar, seksomanyaktır. Burada Keremcem :) ahahah aay keremcem yaaa.... neyse Keremcem'in karakteri kadınlara düşkün player bir tip.
Pete , hadi pete olmuş ona diyecek bir lafım yok.
Violet, tamam peki olur o da ok. Sorunsuz bence.
Dell, güzelim seksi cool süper tatlı resepsiyonist / alaylı ebe gitmiş yerine bir dizinin şapşalı, komedi dizilerinin vazgeçilmez " aptal " sekreteri kadın + hafif " salak" bir de mannurse :) gelmiş. Heralde erkek sekreter uygun bulunmadı, inandırıcı gelmez dendi, mutlaka bi herşeyi karıştıran, sitkom rolu olabilecek bir kadınceğiz koydular oraya. Dizi drama mı sitcom mu bakınız o da çok belli değil. Peki Yetkin'in eski karısı, acaba senaryoya sağdık kalınacağını varsayarsak, bir noktada dizien ayrılcanı filan biliyor mu? Mesela Pargalı'yı görmüş arkadaşım bi gün, "abi ben bu sezon ortasında ölücem" demiş. Çocuk başına geleceklerden haberdar. Doktor hanımkızımız da aynı dertten manidar mı onu bilemiyorum. Belki senaryo değişir.

Hikaye : Tabii hikaye de adapte edilmiş. orijinalinde kadın kocasını en yakın arkadaşıyla aldatıyor, koca onu boşuyor, bu da kaçıp başka şehre eski arkadaşlarının yanına geliyor, kız en yakın arkadaşı, onun eski kocası da iyi arkadaşı, sonra sevgili oluyolar. Türkiye'de yemedi tabii bu hikaye, şöyle değişmiş: kocası Feriha'nın annesini terk etmiş tam da çocuk evlat edinme aşamasında, hatta bir de aldatmış! (ne de olsa sadece erkekler aldatabilir), o da "tesadüfen" bu eski ama çok yakın olmayan arkadaşlarını görmüş, hatta sonradan beraber olacağı adamı da eski flörtü yapmışlar ki boşandığı ama feriha'nın annesini de arkadaşı olan kadına ayıp olmasın. Yazarken ben yoruldum. Hasta sahnelerine hiç girmiyorum. Zor bizim onları iyi yapmamız. Beklentim zaten düşük. Zamanla ilerleyeceğiz biz de, "bon pour l'orient" mantığından çıktığımızda, bizim seyirciye yeter demeyi bıraktığımızda o da olacak.

Fakat Grey's Anatomy'nin adaptasyonu olan Doktorlar'dan, aynı orijinalindeki gibi bazı karakterleri diziye davet etmeyi ihmal etmemişler sanırım, fragmanda gördüm. Christina Yang'i oynayan kız gelecek Feriha'nın annesinin yeni kliniğine, gerçi orijinalinde ortak karakterlerden biri o değil ama artık idare etcez.

Ha bi de en çok şuna güldüm. Normalde Addison'un ( Dr. Deniz A.K.A Feriha'nın annesi) eski kocası dünyanın en iyi nörolog ve beyin cerrahlarından, fakat Türk versiyonunda kendisi estetik cerrahı. Neden bu değişiklik? Ne anlamı var? Anlamak mümkün değil.

Dedim dedim, tabiki ve de tabiki diğer bölümlerini de seyretmeyi planlıyorum. Hem itin g.tüne sok hem de seyretcem de bu ne iş derseniz, merak ediyorum. Bakarsınız bu versiyonuna kaptırır diğerini eleştirmeye başlarım.

3 Ekim 2012 Çarşamba

Fenerbahçe'lilik!

Ben şahsen sağ kanatta kim daha iyi oynarmış, ortasahadan ileri kim çıkamamışmış bunları değil, küçükken şampiyonlukta babamın bizi bayraklarımızla sahil yolunda gezdirmesiyle, Gs'li erkek kuzenlerimle yıldız savaşları yaparcasına bağırığ çağrışmalarımızla, zaman zaman stadda, zaman zaman evde arkadaşlarla yaşadığım heyecanın Fenerbahçesini biliyorum. Fenerbahçe'li olmanın evela o heyecanı içinde yaşamak demek olduğunu biliyorum. O heyecanın da sadece deneyimle,  top koşturmuş olmakla, takımda oynamış olmakla veya klüpte vazife almış olmakla oluşmadığını, oluşssa da yaşayamayacağını biliyorum. O yüzden de teknik bilgim eksik olsa da, bazı münazaralarda iddalı yorumlar yapamasamda iyi bir Fenerbahçe'li olduğumu biliyorum. ve iyi bir Fenerbahçe'li olarak diyorum ki;

Bugün Alex, dün Pierre, yarın belki Volkan belki Gökhan belki Ali belki Veli...Kim olursa olsun, eğer o formayı sırılsıklam yapıyorsan, canını dişine takıyorsan, takımını hep bir adım ileriye götürmeye inanıyorsan, elinden geleni yapıyor gelmeyeni yapmaya çalışıyorsan Fenerbahçe'lisin.

Bugün Aykut, dün Daum, Zico, yarın daha kimbilir kimler kimler...Kim olursa olsun, eğer kendine güveniyorsan, takımına inanıyorsan, elini taşın altına koyuyorsan, Fenerbahçe'lisin.

Fenerbahçe'li diilsen Fenerbahçe'lilerin karşısında duramazsın. Durdurmazlar. O heyecanı içinde taşımıyorsan , kim olduğun önemli değil, tutunamazsın, tutundurmazlar.

Dön de bir bak aynaya, savaşıyor muyum diye, savaşmak herkesten üstün olmaya çalışmak değildir, bunu bilmiyorsan sağ kalamazsın, kaldırmazlar.

Fenerbahçe'den kimse üstün değildir diyorsan, kendinin de onun altında olduğunu ispat edeceksin, eğer gerçek bir Fenerbahçe'liysen, Fenerbahçe'ye saygından gerekirse iki adım geri çekilecek, gerekirse eğileceksin. Sen eğilmezsen, sana çarpıp geri sekenler, düşenler yalnız kalmazlar azizim, onları Fenerbahçe'liler kaldırır, sırtlarında taşırlar, yine de ezdirmezler sana. Yukarı tırmanmanın başkalarını ezerek, kötüleyerek olacağını sanıyorsan yanılırsın azizim, o ezmeye çalıştıkların birleşir dev olur, seni gölgeleriyle karanlığa boğarlar. Bu hayatta tek olmaya çalışmayacaksın azizim, tek oldukça "yalnız" olursun azizim. Tek olmak için dokunduğunu yakarsan, yaktığının koru gün gelir elbet seni de yakar azizim. Sakın yanmayasın. kim kurtaracak seni? Hani yalnızsın ya, zirvedesin ya, uzaanamazlar sana azizim...

Bugün Aziz, dün Ali yarın Ahmet, Mehmet Süleyman... Kim olursa olsun, eğer sadece takımın menfaatlerini düşünüyorsan, dürüstsen, çalışkansan, saygınsan saygılıysan Fenerbahçe'lisin.

Dön de bir bak aynaya azizim, şimdi sen Fenerbahçe'li misin?


19 Eylül 2012 Çarşamba

Fark

Milyonlarca insan, farklı hayatlar, farklı arkadaşlıklar, farklı işler farklı eğitimler...her şeyimiz farklı olabilir ama sonuçta hepimiz insanız diyoruz ya, nedir hepimizi "insan" olarak birleştiren?

Din, dil, ırk, yer, gök farkı değil ruh farkı öne çıkar bazen...İnançlar değil inatlar yaralar, doğruyu eğriltir...

Çok doluyum bu aralar. En küçük çevremden, ülkemde olanlara kadar her şey hakkında çok doluyum.

Atatürk'üme sataşanlara karşı doluyum, kızgınım, onu bizden, özümüzden, tarihimizden, geçmişimizden ve geleceğimizden silmeye çalışanlara karşı doluyum.

Özgürlüğümü elimden almak isteyenlere karşı doluyum. Demokrasi diye bağırıp çağırıp, tek yapmak istediklerinin dengeleri tersine çevirmek, o yok dedikleri demokrasinin, "yok" haliyle kendi lehlerine döndürmeye çalışanlara karşı doluyum. Yaptığınız bok değil de kakadır, bunu anlayamayanlara karşı da doluyum. Sırf dürüst, akıllı, zeki, karizmatik, medeni, hırslı, becerikli (tarifi bir yerlerden geçmişlerden gözü ısıranlarınız, canımsınız) bir liderimiz, lider adayımız yok diye, elde olanla kıyaslayıp, kılıflara aldanıp "0" kafilenin rüzgarına kapılıp giden dostlarıma, çevremdekilere karşı çok doluyum...

Arkadaşlıkta sadakati bilmeyen, verdikçe alan, almayınca susan, verilen yetmeyince şikayet edenlere karşı da doluyum. 1'in sıfırdan büyük olduğuna değil 2'den küçük olduğuna konsantre olanlara karşı çok kırgınım.

Dedim ya, fark. Herkes farklı, her olay farklı, her durum her düşünce her ilişki her görüntü her değer her sebep her sonuç farklı olabilir. Ama bizi birleştirecek ortak noktalar olmadıkça birlikteliğin ne anlamı kalır? Ruhunda aynı olmayanlar birbirini nasıl anlayabilir ki?

Doluyum bu aralar...en çok da kendime karşı doluyum. hayıflanmaktan başka bir şey yaptığım yok. Doluyum işte... ben ne yapayım.

6 Mayıs 2012 Pazar

Kalpleri "fesheden" renkler


Öncelikle bir önceki GS-FB maçında kalbi dayanmayıp hayatını kaybeden 2 kişiye Allah'tan rahmet, sevenlerine de başsağlığı dilemek istiyorum bu vesile ile.

Ben Fenerbahçe'liyim. Alex'liyim, Rıdvan'lıyım, Lefter'liyim hatta Hooijdonk'luyum. Futboldan, izlediğim maçtan keyif alabilecek kadar anlıyorum.Kendi maçlarımı seyrediyor, Şükrü Saraçoğlu'nda oynananlara bilet / kart buldukça gitmeye çalışıyorum. (God Bless my BF for that) Ofsaytı ilk ilkokul 4. sınıftayken serviste anlattılar, bugün HALA anlatıyorlar. Bence ofsayt kuralını anlamak zor değil maç esnasında ona dikkat edip farketmek zor. Yoksa biliyoruz canım ne olduğunu, yuh! Neyse konu dağılmasın.
Bu haftanın gündemi belli, mesele "kim şampiyon olacak" tan çıktı, "kim kimi yenecek, GS mi FB mi "nanik" yapacağa döndü. 3 Temmuz'dan bu yana yaşananların da verdiği gazla ezeli rekabet son noktaya ulaştı. Sona yaklaştıkça, son bir kaç maçtır tekmeler havalarda uçuşuyor, küfürler kol geziyor, sahaya atılan onun bunun içi çakmak dolu atletleri, meşaleler, çakılar da cabası. Hepsi bir tek şeyi işaret ediyor : Taraftar huzursuz, taraftar keyifsiz, taraftar bu rekabeti futbol olmaktan çıkartmış, niye? Çünkü klüplerin savaşı, konuşulanlar, atışılanlar hepsi büyük bir psikolojik baskı yaratıyor taraftar üzerinde. Öyle bir yapıştık ki takımlara ( ki bunu her takımın her taraftarı için söylüyorum) artık sanki ölüm kalım meselesi haline geldi. Halbuki bilmeliyiz ki bu hayatta herşeyin fazlası zarar. Rejim yaparken yediğin salatanın da fazlası zarar ( Zayıf inek yok anlayışı-quote: H.Insel), sevginin de aşırısı zarar (i.e Romeo + Juliet), nefretin de, dolayısıyla taraftarlığın da fazlası zarar elbet. Bir zamanlar Türkiye'de Futbol'un doğuşuna tanık edenler, küçücük stadlarda rakip takım taraftarlarıyla maçları yanyana elele kolkola izleyenler, bugün tribünlerden sahaya "çakı" atılacağını, sahada birbirinin canına kastedecekleri hiç akıllarına getirmişlermiydi acaba?

Dünkü Trabzon-Fenerbahçe maçını düşünelim. Taraftar kızgın, niye kızgın geçen sene kılpayı şampiyonluk kaçtı, sonra 3 Temmuz oldu, iyice gaza geldiler. Peki de bu sene şampiyon olmakla uzaktan yakın alakaları yok, doğru düzgün derbi galibiyetleri yok playofflar olmasa gündemde olmasına hiçbir sebep yokken bu öfke bu şiddet niye?
Bana kalırsa, haftaya FB-GS final maçında FB taraftarı seneyi ismine, şanına, geçmişine yakışır bir şekilde kapatmalı. Kazansa da kazanmasa da bu kez "centilmenlik" kazanmalı. Sahaya ne bir şişe, ne bir çakmak en bir kibrit çöpü dahi atılmamalı, küfür olmamalı, takımına yakışır, sahadaki canını dişine takan oyunculara, kenarda canla başla çalışan teknik ekibe, adliyede yaşam savaşı veren yönetime saygı adına, sadece futbol konuşulsun, sadece futbol izlensin ve sadece futbol kazansın diye, 12 Mayıs Cumartesi akşamı Kadıköy'de sadece sevgi ve çoşku çığlıkları yükselmeli. Ezeli rakibi Gs'yi öyle bir ağırlamalı ki, maç sonu ne olursa olsun Maraton'da, Telegol'de, sokakta evde Twitter'da Facebook'ta Futbol konuşulmalı.
Bilen bilmeyene, anlayan kafası basmayana anlatsın! Kapılarda adam gibi kontrol yapılsın. Ve Cumartesi günü Kadıköy'de sadece coşku sesleri yükselsin. Bu karşılaşmaya can dayanmaz diyoruz, zaten stresliyiz zaten şampiyonluk peşindeyiz, bari üstüne bir de eşlerimizin, babalarımızın, sevdiklerimizin stadda heran başına birşey gelebileceğini düşünerek gerilmeyelim. Çocuklarımızın izlediği bu tarihi maçı kan revan içinde, küfür kıyamet peşinde o minicik sünger gibi herşeyi emen, öğrenen ezberleyen beyinlerine işletmeyelim.

Bir FB'li olarak söylüyorum : Futbol şiddet DEĞİLDİR, Futbol Holiganlık DEĞİLDİR, Futbol adam bıçaklamak HİÇ DEĞİLDİR. Futbol SEVGİDİR. AŞKTIR. ÇOŞKUDUR. SAYGIDIR. SAĞLIKTIR. SANATTIR. MARİFETTİR, TATLI REKABETTİR...

Ha bir de ŞAMPİYON FENER! :)