24 Nisan 2012 Salı

El Karavanos a L'Espana con El Frenos Grupos!




Tarih Nisan 2012, Bir grup "genç" karavan seyahati yapmaya Barcelona'ya uçmakta. Önceden "7 kişilik" karavanın küçük bir fotosu görmüşönderilen fotonun altında "bu veya muadili" yazısının verdiği tedirginlikle, karşılarına ne çıkacağını bekleyen 7 denek. Hep bir ağızdan "Bindik bir alamete gedeyoz kıyamete" söylercesine karavan'ı teslim alacağımız parka doğru ilerliyoruz. Ton ton amca Rodolpho, biz tam galerideki gıcır yep yeni karavanlara salya akıtırken, "gelin gelin sizinki burda" diye bizi hurdalığa çıkarıyor. ( hurda değil abartmayayım ama belliki üretildiğinde Kennedy başkanmış.) Karavan resimdeki ile aynı fakat daha eski ve daha pis çıkıyor karşımıza. Grubun sırça köşkü hanımefendileri küçük küçük tikleniyor karavandan ama yapacak brişey yok. Şöför Muzaffer No. 1 araç hakkında tonton amcadan bilgi almak için olmayan ispanyolcasıyla geveliyor :

- sinyor, el frenos ?

.........


Bindik gidiyoruz.



Tüyo No.1 : Yedi kişilik yatağı olan karavana 7 kişi binmeyiniz, mümkünse max 4 kişi bininiz. eşyaları koycak yer kalmıyor heryer yatak.



İlk iki günümüz Barcelona'da geçiyor. Karavan parkta komşularımız tam tatilci. Çadırlar, sıvalı paçalar, atletli amcalar, commun tuvaletler. Bizim de aşağı kalır yanımız yok. Çıkarıyoruz katlanan masayı plastik sandalyeleri, sabah kahvaltısında baguette ekmek, Jamon ( yummmm) ve domates ler havada uçuşuyor. Etraf çayır çimen, karşımız deniz, kum...

Tüyo No.2 : denizin kumun toprağın olduğu yerde karavana ayakkabıyla binilmese daha iyi olcakmış. Gavur önüne paspas sermiş ayakkabıları çıkarıp giriyor, biz ise ya allah bismillah. Karavanın içinde bi sen eksiksin Nihat Doğan, başka her tür bok var anasını satayım.



Güzel restoranlar, ayak kol bacak kafa üst üste uyumalar, bol yürüme, az yağmur, çok rüzgar eşliğinde iki gün geçiip gidiyor...İstikamet Tarragona üstünden Valencia, ama bu kez "gece otelde kalalım" haykırışları içinde kendimizi Valencia'da bir otele atıyoruz. Butik bir otel. Muazzam şık, 5 yıldızlı ayıptır söylemesi ama epey de ucuz. Karavanı otelin kapısının az ilerisine partk edip tatilciler edasıyla check in yapıyoruz.


-sinyor, piscina?


7 ayı yavrusu havuza koşuyor, hayatlarında görmemiş gibi şen ve mutlular...O gece uykular nefis, üst baş pırıl...ohhhhhh. sabah kahvaltıda yan masadan "kim bunlar yahu" sorusu ve garsonun" onlar karavanla geldi" yorumu...Bir gece otel yeter, bu gece karavanda kalalım diyor ve check out ediyoruz.



Valencia'yı bisikletle turluyoruz...Pırıl pırıl bir şehir, mis gibi bir hava, bomboş sokaklar. I heart Valencia!



Tüyo No.3 : 7 kişiyseniz ve 4 kişi bisiklet kiraladıysanız ve sonra geri kalan 3 kişiyle buluştuysanız, geri dönüş için hiç uğraşmayın taksi çağırın. iki kişi bir bisiklet denkleminde bi küçük sıkıntı var, ben size sonra anlatırım.


3. durak Alicante. Orda da bir gece otelde kalalım diyoruz hep bir ağızdan çoşkuyla. Bu kez 4 yıldızlı, ama eskisinde de ucuz. tam da Casinonun yanı. akşamma çınçın anlayacağınız. Şıkır şıkır giyinip rulet masasında buluyoruz soluğu, erkekler artiz, kızlar şans meleği...(ellerim bomboş yüreğimde bir sızı korosu eşliğinde çıktık olay mahalinden)



Tüyo No. 4 : Alicante şirin bir yer, ama bir Valencia asla değil ve Tarragona'da da plajdan başka bi b.. yok a..! (Bu seyahat hepimizi bozdu)


Dönüşe geçiyoruz. Tüm gün yolumuz var. Yolda üzüm bağlarında piknik olsun, vinyard olup şarap tadıp peynir yiycez sandığımız yerin şarap dükkanı çıkması olsun, en son yediğimiz restorandan karafatma çıkması olsun macera dolu bir yolculuk oluyor dönüş yolu...



Son gün yine Barcelona, Bu kez karavanı veriyor ve 3. otel gecemizi ayarlıyoruz. Havamız bu ya yine 4 yıldızlı otel seçiyoruz. Karşımıza çıkan otel, bırak 4 yıldızı bana kalırsa -2 yıldızlı. köhne, çirkin abuk bi otel. Neyse neyse karavandan iyidir diyerek avunuyoruz. Paellalar gelsin, sangrialar gitsin geçiyor son gün de rüzgar gibi ve karavanımızla vedalaşıyoruz. son gün birinin, karavanımız park halindeyken vurdu kaçtısıyle depozitimiz de bi tarafımıza kaçıyor ayıptır soylemesi, elimize fotoğraflar, akıllarda anılar dönüyoruz memlekete...



İşin aslı şu ki herkes memnun kaldı bu seyahatten. Karavanmış otelmiş çok da önemli değil aslında. Maksat beraber olmak. Keyif yapmak.



Ye, iç, eğlen bizim mottomuz... eh çok yedik, çok içtik, çok eğlendik. Daha ne olsun. Bana kalırsa yaşanılası bir deneyim oldu. Tavsiye bile ederim. Modern Survivor : Karavan!


Not: tabiki Sagra de familia, Gaudi'nin yaptığı evler, kendi evi, yaptığı park filan gezildi ...O kadar da tatilci değiliz, biraz kültür yapıştı bi yerlerimize o veya bu şekil...



Adios!




11 Nisan 2012 Çarşamba

Güzel Şeyler Bizim Tarafta ama öncesi de var...



Dün Güzel Şeyler Bizim Tarafta oyununa gittim. Oyun hakkında yazacağım ama öncesi, oyun saatini beklerken çevrede olan bitenden başlı başına bir yazı çıktı, dün kargacık burgacık iphonuma not aldım. Bugün sizlerle paylaşıyorum...
Santral İstanbul'dayım. Oyun saat 20.30'da ben geldim saat 17.30'da. Ayıptır söylemesi işten 17.00'de çıktığım için bu oldu. E bari gideyim güzel bir yemek yiyeyim dedim. Evet, Tek başıma. Çünkü aylar öncesinden kalabalık bir grup olarak planladığımız bu güne kala kala birtek ben kaldım. Herkes ekti. Ciddiyim. Well whateverrrr...

Tamirhane'ye attım kendimi...2-3 masa var zaten bu saatte hangi deli akşam yemeği yer? Etrafıma bakıyorum da bir an üniversite yıllarımı andım. Bakmayın tipimin çocuk kaldığına yaşlandık be valla ) Masa masa gruplara şöyle bir göz gezdirdim. Hepsi gerçek.
Yanımdaki masa genç girişimciler masası. İki bıçkın delikanlı hararetli bir şekilde gelecekte nasıl para yapacaklarını konuşuyor. Lakers eşofmanlı gri hırkalı "cool" genç daha bilgili sanki. Hep o konuşuyor. Önce yatırım yaptı, sonra şirket kurdu şimdi de borsada fırtınalar estiriyor sankı. Yemeğine de dokunmadı, ımmm o patatesleri versene bana bari ziyan olmasın...pardon parodn nerde kalmıştık, evet masalardaki gençlik diyorduk..
Hemen önümde dedikoducu süslü kızlar masası var. iki kişiler hem konuşup hep yiyim he de iphone kullanabilen bu yetenekli canlılar hemen kendilerini belli ediyorlar. zaten de duyuyorum ne konuştuklarını "kızım aradı bilio musun? valla dün aradı, ilkinde açmadım tabi ama sonra tekrar aradı ay dedim içerdeydim duymamışım naber, filan yani işte öyle konuştuk yani..." "ya saçççmalamaaa inanmıyoraaaaammm aradığına kızıımmm ee anlattttt" off yazarken sıkıldım. kısacası herif aramış kız sevinmiş meğer kız herife hastaymış ta heriften adım beklermiş, aynı okuldalarmış bunlar ama cocuk meğer mezun olmuş filan hikaye bir yere varmıyor yani.

En ilginç masa en büyük masa... buraya 3 genç geldi az önce. İki oğlan bir kız. Kız süslü püslü, elinde laptopu belli ki her an çalışkan bir böceğe dönüşebilir ama şu anda sevgi kelebeği şeklinde hoplayarak geldi. Çünkü yanındaki oğlanlardan "cool" olanına belli ki abayı yakmış. Beraber olmayacak kadar mesafeliler ama bir ilgi bir alaka var bi elektrik var belli, kız tarafından en azından. Oğlan kendinden çok emin yakışıklı ve tabiki o da hırkalı ( bu üniversite gençliği ve hırka olayı nedir allah aşkına?) kız bırbırbır konuşuyor oğlan ise arada bi küçük gülücükler atıyor. 3rd wheel arkadaş da telefonda, olayla alakası yok. Biralar söylendi, kız tabiki Miller, oğlan tabiki efes. Telefoncu başı birşey de içmiyor. Ben size söyleyeyim kız iki saniye masadan kalksın hemen dedikodusu dönecek... derkenn ah ah ah kızım kalkmaa... Vallahi kalktı masadan sigara içmeye. Ah evladım ama şimdi arkandan konuşulcak! Bahse girerim muhabbet şudur :
- Abi Ayşe içine düşseymiş!
- Yokk be abiii
- Olm valla ya hasta kız sana baksana
- Yokhhh yaw ne alaka he he
- Sen varya sen olm manyaksın ha
- İyi kızdır ha söylim
- Hı hı evet de olm bana ne yani alakam olmaz, yani tatlı kız aslında da ne bilim
- Sus tamam geldi...
Kız geri geldi olan bitenden habersiz, yazııık. Çocuğun içine düşmeye devam. Tam o sırada Esas oğlan'ın işeyesi geldi kalktı masadan. Şimdi Telefoncu başı yandı. Kız başının etini yiycek kesin. Vagina Monologues :
- Ne konuştunuz? Benle ilgili birşey dedi mi? Napcaksınız akşam? Kız arkadaşı yok dimi ayrılmıştı onlar, tee ne zaman hatta ben yani takip ettiğimden diil şey duymuş hani bizim Esra duymuş kız bunu aldatmış falan. İyi çocuk bu dimi. Çok şeker bişi.
-....
- neyse canım bana da ne oluyor. Çok ilgilendiğimden diil yani öylesine konu olsun.

Honey, Denile is not a river ( get it? The Nile = Denial ) -bi filmden çaldım-
İstediğin kadar çevir kazı yanmasıni sen yanmışssın bi kere vücut dilinden belli. Ben sana gelecekte yaşayacaklarını söylerdim ama süprizi bozulmasın.

Ve tabiki on kusurlu hareketten biriyle yaptı kapanışı kızımız, "diversion" dediğimiz "seninle sadece arkadaş olarak ilgileniyorum" mesajını verme hareketi - yanakları mıncıklama ve "oyyy şuna bak ya çok şeker bi tip" gibi anlamsız salak bir harekette bulunma. Daha fazla bakamıcam bu deliliğe....Stop the madnesss!

Şimdi dikkatimi çekti, Tamirhane'nin sloganı "repair Yourself". Bence cuk oturmuş. Tebrik ederim.

Honey, get a grip, shake up and repair yourself yoksa sıçtığın gün bugündür.

Haydi ben oyuna... Sonra onu da anlatcam.